Türkiye’nin yanı başında Suriye’de radikal olaylar Arap Baharının son halkalarından biri olarak cereyan ediyor. Aslında Suriye’de yaşanan olaylar hemen hemen diğer Arap ülkeleriyle birlikte başlamıştı ancak gelişmesi diğerleri gibi hızlı olmadı.
Bundan Suriye’de devletin daha kurumsal olduğu ve ülkede meydana gelen gelişmelerde kontrolünün ciddi bir seviye olduğu anlamı çıkarılabilir. Dış etkenler olarak ise uluslar arası aktörler arasında bir konsensüs oluşmadığı ve Suriye’nin ortadan çekilmesiyle ortaya çıkabilecek kaosun nasıl yönetileceğinin belirlenemediği düşünülebilir. Mısır’da değişimin devlet güçlerinin yıpratılmadan yapılması geleceğe yönelik olarak bölgede güçlü bir Mısır’ın beklendiği ve buna yatırım yapıldığı söylenebilirdi. Son hafta Mısır’da yaşanan protestoların durumu kavrayamayan devlet bürokrasisinin yola getirilmesi ya da uluslar arası aktörlerin geleceğe yönelik planlarında revizyonlar olabileceğini düşündürmektedir. Bunda Suriye açmazının etkisi olabilir. Uluslar arası aktörlerin Suriye’de bekledikleri değişimin karşı tarafında Rusya olduğu telaffuz ediliyor ancak daha başka kimlerin olduğu belirsiz. Libya konusunda kararsız kalan ve ticari ve politik zarara uğrayan Rusya’nın Suriye’deki menfaatleri için direnip direnmemesinin sonuç üzerinde etkili olacağı söylenebilir. Ancak tek başına direnişinin sonuç getirmeyeceği de ayrı bir konudur. Zira Rusya eski Rusya değildir ve o da uluslar arası ekonomik sistemin bir parçasıdır. Rusya’nın dışında başka ekonomik ve politik güçlerin Suriye’nin değişiminden rahatsız olması muhtemel görünmektedir. Suriye’yi bölgesel bir güç olarak manevralar yapan Türkiye’nin etkisi altına bırakmaya yanaşmayan ve Libya ile yetinmek istemeyen Avrupalı güçlerin gayri resmi olarak süreci uzattıkları söylenebilir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de akan kanın durmasını istediklerini belirterek, “Kan durmalı ve şiddet sona ermeli. Suriye yönetiminin yolun sonuna geldiğini belirterek, “Suriye yönetimi reformları gerçekleştirmek yerine şiddet olaylarını artırıcı tavır sergilemeye devam ediyor.” dedi.
Türkiye’nin Suriye’ye yönelik 9 maddelik yaptırım paketini şu şekilde açıklandı :
- Suriye’de halkıyla barışık meşru bir yönetim işbaşına gelene kadar Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmasının askıya alınması.
- Suriye’de temel liderlik kadrosu mensubu olup, haklarında halka karşı şiddete ve hukuk dışı yöntemlere başvurduklarına dair iddialar bulunan bazı yetkililere seyahat yasağı konulması ve bu kişilerin ülkemizdeki mal varlıklarının dondurulması. Suriye rejiminin kuvvetli destekçisi konumundaki bazı işadamlarına da benzer tedbirlerin getirilmesi.
- Suriye ordusuna her türlü silah ve askeri malzemenin satış ve tedarikinin durdurulması.
- Türkiye toprakları, hava sahası ve karasuları kullanılmak suretiyle üçüncü ülkelerden Suriye’ye silah ve askeri malzeme transferi yapılmasının uluslararası hukuka uygun olarak engellenmesi.
- Suriye Merkez Bankası ile ilişkilerin durdurulması.
- Suriye hükümetinin Türkiye’deki finansal mal varlıklarının dondurulması.
- Suriye hükümeti ile kredi ilişkilerinin durdurulması.
- Mevcut işlemler hariç Suriye Ticaret Bankası ile işlemlerin durdurulması.
- Suriye’deki altyapı projelerinin finansmanı için imzalanan Eximbank kredi anlaşmasının askıya alınması.”
Merkez Bankaları arasındaki ilişki donduruluyor.
Ancak Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerini şekillendirirken başat faktör olan iç düzenin, toprakların birliğine yönelen tehditlere tedbir getirmek ve ülke sınırları içindeki menfaatlerin korunması belirleyici iken, Arap baharı döneminde ve özellikle Suriye’de yaşanan gelişmelerde Türkiye’nin sınırları dışında ülkenin menfaatlerinin korunması gibi radikal ancak hala fark edilmemiş bir stratejik değişikliğe yöneldiği gözlenmektedir. Bu strateji değişimi açısıyla bakıldığında Topkapı Sarayında yaşanan silahlı saldırı olayı manidardır. Hedefte Ankara’nın değil de İstanbul’un ve Osmanlı mirasının olması basite indirgenmeden incelenmelidir.
Suriye neler olabileceği hakkında bir fikir yürütürsek, muhalif başka değişle isyancı tarafın sahip olduğu konvansiyonel silahlı gücü ile düzenli Suriye ordusu karşısında başarılı olmayacağı en gerçekçi saptama olabilir. Dışarıdan yapılacak ekonomik ambargonun ise beklenilenin aksine toplumu yönetimine yaklaştırma potansiyeli bulunmaktadır. Silah ambargosunun ise devlet tarafının zayıf bir güce sahip isyancılara karşı yürüttüğü silahlı mücadelesini neredeyse etkilemeyecektir. Hâlihazırdaki durumda çatışmaların devam etmesinin isyancıların zayıflamasıyla sonuçlanması olasılığı daha büyüktür. Uluslar arası aktörlerin beklentisi bu yönde değilse ve dış askeri müdahale istenen bir çözüm değilse yönetime yönelik doğrudan müdahaleler beklenebilir. Türkiye için en beklenmedik bir gelişme ise Kuzey Irak gibi Suriye’nin belirli bir bölgesinin devlet kontrolünden koparılması olabilir.
Doç. Dr. Mürteza HASANOĞLU