Yüzyıllarca maruz kaldığı sömürgecilikten kalma kırılgan siyasi yapı, Afrika`nın dikkat çeken özelliği. Kıta üzerinde geçmişte Avrupalı sömürgeciler, günümüzde ise ABD ve Çin arasında yaşanan mücadeleyi taşıyamayan kırılgan ve sorunlu siyasi yapı daha büyük bir sorunla karşı karşıya getiriyor Afrika’yı. Kıtanın genelinde sıkça rastlanılan darbeler, siyasi istikrarsızlıklar, savaşlar ve iç savaşlar, Afrika denince akla gelen açlık kuraklık ve diğer sosyal sorunlarla nerdeyse eş değerde. Son birkaç yıl içinde, Kıta’nın Gine, Fildişi Sahili, Moritanya, Madagaskar, Nijer, Mali, Kongo, Uganda, Gine Bisav gibi ülkelerinde askeri müdahaleler veya müdahale girişimleri meydana geldi.
Darbeler kadar önemli bir sorun da ülkeler arasında meydana gelen çatışmalar. Hali hazırda devam eden çatışmalar ve dondurulmuş çatışmalar en büyük yıkımı savunmasız sivil halk üzerinde yapıyor. Etiyopya ve Eritre sınır bölgelerinde sıcak çatışmalar yaşanırken, Sudan ve Güney Sudan arasındaki anlaşmazlık savaşa dönüşmüş durumda.
Yaklaşık 40 yıl hüküm süren Kaddafi iktidarının yıkıldığı Libya`da aşiretler arası mücadeleler kanlı çatışmalar şeklinde devam ediyor. Ülkede, Tuaregler`in bağımsızlığını ilan ettiği Mali ise bir başka sorunlu ülke. Mali bir de askeri darbeyle sarsıldı. Arap Baharının fitilinin ateşlendiği Tunus ve Hüsnü Mübarek Rejimi’nin devrildiği Mısır’da da durum farklı değil. Açlık ve kuraklıkla boğuşan ve İslamcı Eşşebab örgütünün, önemli bir bölümünde etkin olduğu Somali de Afrika’nın istikrara yabancı bir diğer ülkesi. Birkaç yıl öncesinde Deniz Haydutluğu sorunu ile gündeme gelen Doğu Afrika’nın kilidi konumundaki bu ülkede konuşlandırılan ABD Deniz Gücü, Kıta üzerinde başlayan ABD-Çin Soğuk Savaşı’nın en belirgin ayak seslerinden biri idi.
Çin Afrika’da Ekonomik Etkinliğini Arttırıyor
ABD Yönetimi son dönemde Çin’in Afrika politikasını açıkça eleştirmekten geri durmuyor ve bu konuda zaman zaman sert bir üslup kullanıyor. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, geçtiğimiz yıl Zambiya`ya yaptığı resmi ziyarette açıkça, Çin yönetimini Afrika`da yeni bir sömürgecilik politikası izlemekle suçlamıştı.
ABD ve Çin arasındaki karşılıklı güçlü ekonomik bağlar ve bağımlılık ilişkisi, bu mücadelenin her zaman Hillary Clinton`un kullandığı üslupta olduğu gibi açıkça ifade edilmesini engelliyor. Her zeminde ve düzeyde açıkça ifade edilmiyor olmakla birlikte, gelişmeler yakından incelendiğinde, Kıta üzerinde iki ülke arasındaki mücadelenin artık ‘örtülü’ olmaktan çıktığı bir gerçek.
Çin’in 2011 yılı içerisinde Afrika’ya yaptığı yatırım 50 milyar doların üzerinde. Özellikle madencilik ve petrol sektörlerine yönelen bu yatırımlar, Pekin`i Afrika`nın zengin ve stratejik öneme sahip yer altı kaynakları konusunda en önemli aktör konumuna getirmiş durumda. Araştırmalara göre, Afrika ülkelerinde yaşayan Çin vatandaşlarının sayısı 1 milyona dayanmış durumda. Çin Yönetimi bazı bölgelerde dil öğrenimini de teşvik eden bir politika izliyor. Pekin, bu kapsamda, Çince`nin öğrenimini sağlamak amacıyla eğitim faaliyetleri düzenliyor.
Doğrudan sermaye yatırımları, Çin’in Afrika’ya yönelik yatırım stratejisinin özünü oluşturuyor. Günlük petrol ihracatı 1,5 milyon varilin üzerinde olan Afrika’ya Çin ilgisinin önemli bir nedeni de bu. Zira bu rakam, büyük bir petrol ithalatçısı konumundaki Çin’in günlük ihtiyacının yaklaşık % 30’una denk geliyor.
Büyüme rakamları göz önünde bulundurularak eskalasyon yapıldığında 2016 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olmasına kesin gözüyle bakılan Çin`in en önemli handikaplarından birisi durumundaki hammadde gereksinimi açısından Afrika hayati önem taşıyor. Çin’in Kara Kıta’daki hammadde kaynakları ile yaptığı üretimin potansiyel pazarlarının başında da ABD geliyor. Dolayısıyla denklemin fonksiyonları sürekli bir şekilde ABD aleyhine işlemekte. Zira bu üretimden ve Batılı piyasalardan sağlanan ekonomik kapasite, tekrar Afrika’ya yatırım olarak dönmekte ve Çin’in bölgedeki ekonomik etkinliğini pekiştirmektedir.
ABD Kıta Genelinde Askeri Üstünlüğünü Arttırıyor
ABD açısından, ekonomik olarak Çin`in sağlam stratejilere dayalı bu pozisyonunu sarsma imkânları sınırlı sayılabilir. Bu durum ABD`yi salt ekonomik enstrümanlara dayalı rekabet kurallarının dışına çıkmaya zorluyor. İşte bu noktada ABD askeri üstünlüğü öne çıkıyor.
AFRICOM adıyla bilinen ABD`nin Afrika`daki birliklerinin komutanlığı özellikle “terörizmle mücadele” konusunda bölge ülkelerinin silahlı kuvvetlerine yönelik bir dizi eğitim ve modernizasyon faaliyeti yürüten önemli bir unsur. AFRICOM’un askeri eğitim programı kapsamında bazı Afrika ülkelerinin askerleri eğitiliyor. Dolayısıyla Kıta ülkelerinin askeri gücü üzerinde artan ABD etkinliği, dünyanın en büyük askeri gücünün Afrika’daki etkinliğini de pekiştiriyor. Bu bağlamda, bu ülkelerde meydana gelen askeri darbelerin de kime hizmet edeceği aşikârdır. Nitekim kısa bir süre önce Mali`de askeri darbe yapan cuntanın lideri konumundaki Yüzbaşı Amadou Sanogo`nun ABD`de eğitim aldığı ortaya çıkmıştı.
ABD bu ülkelerde terörle mücadele birimleri ve birliklerine yönelik eğitimlere ağırlık vermiş durumda. Bu kapsamda Burkina Faso, Fas, Nijerya, Mali, Cezayir, Çad, Moritanya, Nijer ve Senegal bu askeri eğitim programının ayaklarından sadece birkaçı durumunda. Programın son iki ayağı ise, Arap Baharı’nın ilk durağı Tunus ve NATO müdahalesiyle Kaddafi iktidarının devrildiği Libya.
Amansız Rekabet Afrika`yı İstikrarsızlaştırıyor
Çin ve ABD’nin bölgedeki hâkimiyet mücadelesi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, zaten sömürge geçmişi nedeniyle kırılgan bir yapıya sahip olan Afrika’da siyasi istikrarsızlığı pekiştiriyor. Bu kırılgan ve sorunlu zeminde ülkeleri idare etmeye çalışan yönetimler, maden ihracatından sağlanan gelirlerle silahlanma yoluna gidiyor.
Üretime dayalı olmayan ve katma değeri olmayan ekonomik yapı önemli sosyal sorunları da beraberinde getiriyor. Bu sorunlu ve ilkel ekonomik kurgu, sorunu kısır döngüye çevirmiş durumda. Ülkelerin, sahip oldukları kaynaklardan elde ettikleri gelirleri, verimli alt yapı yatırımlarına yöneltmemeleri, Kıta ülkelerinin ekonomilerinin orta ve uzun vadede de bu hastalıklı yapıdan kurtulamayacaklarının önemli bir işareti.
Bu kronikleşmiş sorunlu yapı ise Kıta üzerinde, adı her ne olursa olsun küresel güçlerin sömürgecilik faaliyetlerinin de karakteristiğini belirliyor. İşsizlik, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yetersizliği, yetersiz beslenmeye bağlı çocuk ölüm oranının yüksekliği, kuraklık ve açlık sorunlarına karşı önleyici tarım politikalarının planlanamayışı ve yürütülemeyişi gibi sorunlar problemli sosyal yapıları, bu sosyal yapılar ise sorunlu yönetimleri vücuda getiriyor.
ABD, Kara Kıta’ya ekonomik enstrümanlarla hâkim olma stratejisi izleyen Çin’e karşı, Bölge’de askeri varlığını arttırarak karşılık verme yoluna gidiyor. ABD’nin askeri karakteri ağır basan bu karşı hamlesi ise Çin`in vücuda getirdiği ekonomik ve ticari ilişkilerin önündeki en büyük engel. Mücadelenin dozunun tedricen yükseleceği görünen bir hakikat. Dolayısıyla bu amansız soğuk savaşın yansımaları ise Afrika için alışıla geldiği üzere askeri darbe, savaş veya iç savaş şeklinde olacaktır.
ABD’nin Hedefi Çin`in Ekonomik Etkinlik Bölgeleri
Sudan
Yakın geçmişte bir plebisit ile ayrılarak, Sudan ve Güney Sudan olmak üzere ikiye bölünen ülke, zengin petrol kaynaklarına sahip. Özellikle Güney Sudan’da Çin`in Ulusal Petrol Şirketi CNPC (China National Petroleum Corporation) en büyük aktör durumunda. Haliyle Sudan ve Güney Sudan arasında bir süredir devam eden savaşın en büyük mağduru da ülkedeki petrol faaliyetleri zarar gören Çin. Güney Sudan`daki imtiyazlarını yitiren CNPC, yaşanan savaş nedeniyle Sudan`a ait petrol sahalarında da üretim yapmakta zorlanıyor.
Bu gelişme, yukarıda ana hatlarını çizmeye çalıştığımız ABD-Çin Soğuk Savaşının izlerini ziyadesiyle taşıyor. Çin’in Afrika’daki ve özellikle Sudan’daki petropolitiğine bu darbeyi indiren Sudan-Güney Sudan Savaşı’nın arka planında yatan etkenlerin de kaynağı aynı.
Güney Sudan Yönetimi tarafından desteklenen silahlı gruplar, özellikle Çin`in işlettiği petrol sahalarında silahlı eylemler düzenliyorlar. Çin 1990’lı yılların sonlarından itibaren, Sudan`da milyarca dolar yatırım yaptı. Çin bu yatırımlar kapsamında, Hartum yakınlarındaki petrol rafinerisinin yaklaşık yarısını satın almıştı. Bu noktadan bakıldığında Sudan, Çin için büyük bir kayıp gibi görünüyor.
Petrol sahalarında istikrarı bozan bu silahlı grupların, Eritre ve Çad tarafından desteklendiği de ileri sürülüyor. Çad askerleri ise ABD`nin ‘İslami Terörizmle Mücadele Stratejisi’ kapsamında bir süredir eğitiliyor. İslami Terörizmle Mücadele Konsepti adı verilen askeri strateji ile Kıta Ülkelerinde askeri anlamda zemin kazanan ABD’ye karşılık Çin’in Kongo`dan Somali`ye uzanan kuşakta, genellikle Müslüman aşiretlerle ve İslami Silahlı Gruplarla ittifak halinde olması dikkat çekici bir diğer nokta.
Somali
Somali`de uzun zamandır devlet otoritesi boşluğu hüküm sürmekte. Bu durum deniz korsanlarını da büyük tehdit haline getirdi. Somalili korsanların bölgede deniz yolu güvenliğini tehdit eden eylemleri üzerine NATO, 2008`de Somali açıklarında korsanlarla mücadele operasyonlarına başladı. Bu durum bir başka sorunu da gündeme getirdi. Bu süreçte dev güçler, ülkenin korumasız denizlerini nükleer ve diğer zehirli atıkları boşaltma alanı olarak kullanmaya başladı.
Somali önemli coğrafi konumu nedeniyle, Kenya ve Etiyopya`ya yönelik müdahalelerin de kapısını oluşturuyor. Çin ile güçlü ilişkilere sahip olan Etiyopya ayrıca, ABD`ye yakın olan Eritre ile sınır sorunları yaşıyor. Bu sorunlar geçtiğimiz yaz başından itibaren yer yer sıcak çatışmaya dönüşmüş durumda.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti
ABD-Çin Soğuk Savaşının en önemli cephelerinden birisi, hiç şüphesiz önemli bir Orta Afrika ülkesi olan Kongo. Geniş ve kilit öneme sahip toprakları yanında, trilyonlarca dolarlık ekonomik değerle ifade edilen maden rezervlerine sahip bir ülke Kongo. Çin, Kongo’dan önemli miktarda, sanayide kullanılan tantal tozu ithal ediyor.
CIA`nın yayınladığı önemli bir coğrafi ve ekonomik bilgi kaynağı konumundaki Factbook`a göre, bu ülkeyle Çin arasındaki dış ticaret hacmi, 2010 yılında 6 milyar dolara dayanmış durumda. Factbook, CIA tarafından hazırlanan ve ülkeler hakkında detaylı ekonomik, sosyal ve siyasal bilgiler içeren bir analiz çalışmasıdır.
Yapılan çalışmalar ışığında ortaya konan verilere göre Kongo’nun 24 trilyon dolarlık maden rezervine sahi olduğu tahmin ediliyor. Ülke, komşuları Ruanda ve Uganda ile sorunlar yaşıyor. Nitekim Kongo bu ülkelerle, 90’lı yılların ortalarından 2003’e kadar devam eden savaşlar yapmıştır. Bu dönemde ABD, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne karşı Ruanda ve Uganda`yı desteklemiş ve bu ülkelere silah sağlamıştır.
Uganda
Ülke’nin Kongo ile giriştiği savaş belli bir kazanını olmadan sonuçlanmıştır. Bu bir anlamda rafa kaldırılmış ve dondurulmuş çatışmaların varlığı anlamına da geliyor. Kongo ile bu manada husumeti devam eden Uganda, ABD`nin askeri gücünü artırdığı ülkelerin başında. Uganda`da 2010 yılında bulunan zengin petrol rezervleri ise ABD`yi ülkede askeri varlığını arttırmaya teşvik eden önemli bir etken.
Yakın bir zamanda “Kony 2012” başlığıyla internette yayınlanan ve başında Joseph Kony`nin bulunduğu “Tanrı`nın Direniş Ordusu”na karşı ABD`nin tutum takınmasını isteyen video büyük yankı buldu. Videoda ABD’ye, Uganda`da Kony’ye karşı askeri varlığını arttırması çağrısı yapılıyor. İşin garip tarafı ise 2006`dan bu yana Kony`nin tek bir silahlı faaliyetinin dahi bulunmaması. Yine de çağrıya sessiz kalmayan ABD, Ülkeye, Kony`e karşı Uganda askeri unsurlarını eğitmek üzere uzmanlar yollamış durumda.
Kongo`nun Bangadi bölgesi, bir süredir silahlı grupların eylemlerini arttırdığı bir alan. Bu çatışma bölgesi, aynı zamanda Güney Sudan`dan Somali`ye kadar uzanan potansiyel çatışma hattının önemli bir bölümünü oluşturuyor. ABD’nin bu hat üzerindeki terörizmle mücadele konsepti kapsamındaki faaliyetleri de göz önünde bulundurulduğunda Uganda’nın, iki büyük gücün çekişmesinde ne denli önemli bir cephe olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Mali
Bu Batı Afrika ülkesinin, potansiyel olarak müdahale alanına girdiğinin emareleri Libya`ya yönelik NATO müdahalesinde ortaya çıktı. Mali gibi, güney komşusu Fildişi Sahilleri de Batı Afrika`da önemli bir çekişme alanı. Geçtiğimiz yıl, Fransız ordusu, Fildişi Sahilleri’ndeki başkanlık köşküne askeri saldırıda bulunarak başkan Laurent Gbagbo’yu zorla uzaklaştırdı.
Ülke, Güney Afrika ve Gana`nın ardından Afrika`nın en büyük üçüncü altın üreticisi. Mali ayrıca, Fransız şirketleri tarafından işletilen uranyum yataklarına da sahip. Ülkenin kuzeyindeki isyancıların lideri Tuaregler’in talepleri arasında uranyum madenleri üzerinde söz hakkı ve bu kaynaklardan elde edilen gelirden pay almak da var.
Ayrıca ülke, 2003’2004 Pan Sahel İnisiyatifi’nden doğan 2005 yılında kurulmuş ABD Trans-Sahra Terörle Mücadele Ortaklığı (ilk olarak, Trans-Sahra Terörle Mücadele İnisiyatifi) için de kilit nokta konumunda.
Nijerya
Kuzeyinde Müslüman nüfusun, güneyinde de Hıristiyan nüfusun yoğun olarak yaşadığı Nijerya, siyasi istikrar kavramını çoktan unutmuş durumda. Nijerya, Güney Afrika ile birlikte Çin`in Afrika`daki en önemli ticari ortaklarından… Dolayısıyla ABD’nin de potansiyel askeri etkinlik alanlarından biri durumunda. Nijerya`da Çin, Güney Afrika’nın ortak petrol üretimi 200 bin varil civarında.
Daha önce ABD`li petrol şirketlerinin faaliyet gösterdiği Nijerya Çin`i tercih ettiğinden bu yana şiddetli çatışmalarla boğuşuyor. Dolayısıyla, Nijerya’nın bu tercih değişikliğinin faturası iç çatışmalar ve istikrarsızlık oldu.
Sonuç
Kara Kıta’da Çin’in ekonomik aktiviteler ve yatırımlarla iç içe geçmiş hâkimiyet kurma çabası, ABD’nin askeri hamlelerinin tehdidi altında. Çin, bir yandan önemli enerji ve maden havzalarına sahip ülkelerde doğrudan sermaye yatırımları yaparken, diğer yandan da bu ülkelerdeki Müslüman Aşiretler ve İslami Silahlı Gruplarla sıkı bir ittifak halinde. ABD ise, ‘İslami Terörizmle Mücadele Konsepti’ adını verdiği bir strateji dâhilinde, Çin’in ekonomik etkinlik alanı konumundaki ülkelerde askeri varlığını arttırma ve Çin’in ekonomik faaliyetlerini sekteye uğratma, Kıta genelinde Çin’in etkinliğini kırma amacında.
Çin`in Kıta`daki etkinlik kurma çabaları sadece ekonomik faaliyetlerden ibaret değil. ABD`nin Afrika`da anti-teörizm stratejisi kapsamında hedef aldığı İslami gruplarla ve yerel aşiretlerle işbirliği halinde olan Çin bu yapılara ve silahlı gruplara önemli miktarda finansal destek sağlamakta.
Kazananı henüz belli olmayan bu yeni ‘Soğuk Savaş’ın kaybedeni aşikâr. Yüzyıllardır Batılı ülkelerin acımasız sömürgecilik faaliyetlerine hedef olan Afrika, bu yeni ‘Müstemlekecilik Oyunu’nun da her halükarda kaybedeni.
Erdoğan KOÇ