Kudüs, Harem-i Şerif ile birlikte sahip olduğu üç semavi dinin kutsal mekanlarıyla tarihi, kültürel, dini kimliği ile İslam Alemi’nin ve tüm Dünya’nın kalbidir. Kudüs’ün bu özel statüsüne sahip çıkmak, korumak, Dünya barışına sahip çıkmaktır. İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip Kudüs başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyası bir dizi insani, ahlaki, siyasi drama sahne olmuştur.
Filistin sorunu eksenli insan hakları sorunu, bugün şahit olunan zihniyetin bir ürünüdür. Tüm barış çabalarını yok sayan bu saldırgan politikalar neredeyse bir asırdır Dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan etmektedir. 1947 Birleşmiş Milletler kararlarından günümüze dek Uluslararası Camia tarafından, Kudüs’ün İsrail hakimiyeti altında bulunması her ne şekil ve şart altında olursa olsun kabul edilmemiştir. Buna mukabil 1967’de İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesinden sonra yine Birleşmiş Milletler İsrail’i, Kudüs’ün statüsünü değiştirecek girişimlerden kaçınmaya çağırmıştır. Aynı şekilde İsrail’in 1980’de ilhak kararı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce kınanmış, bu konuda İsrail hükümetinin almış olduğu tüm kararlar yine Birleşmiş Milletler kararı ile yok sayılmıştır. Birleşmiş Milletler kararında özellikle İsrail’deki diplomatik misyonların Kudüs bulunamayacağı ifade edilmek suretiyle Kudüs’ün statüsü vurgulanmıştır.
İsrail’in, Bölge ve Dünya Barışını tehlikeye atma, küresel boyutlardaki büyük çatışmaların fitilini ateşleme pahasına Kudüs’ü başkent yapma girişimlerine bugüne kadar mesafeli duran Amerika Birleşik Devletleri’nin bu defa destek verme yoluna girmesi, kesinlikle kabul edilemez. Bu oldu-bitti siyaseti kesinlikle hasır altı edilemez, hiçbir süreç bu kirli ve tartışmalı tasarrufu İslam Alemi ve Dünya Kamuoyunun gündeminin arka sıralarına öteleyemez. Kudüs İslam’ın ve Üç Semavi Dinin ortak değeridir.
Filistin sorununu çözme bölgeye barış ve istikrar getirme misyonunu, uzun yıllardan bu yana Dünya Kamuoyuna arabulucu olarak anlatan Amerika Birleşik Devletleri’nin bu tavrı Bölgede bir dizi tehlikeli gelişmeyi tetikleyecek, çatışma doğuracak, yeni insani dramlara sebep olacak potansiyele sahiptir. Hali hazırda Filistin sorununu çözmek için gösterilen barışçıl çabalar, girişimler bu provokatif girişim karşısında büyük darbe alacaktır. Ortadoğu’da bir dizi istikrarsızlık ve çatışmanın fitilinin ateşlenmesi, yaşanacak trajedilerin Bölgesel sınırlar içerisinde kalmayıp Küresel bir trajediye dönüşme potansiyeli hayli yüksektir. Tarihi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan, manevi duyarlılıkları hiçe sayan, Bölgesel dinamikleri göz ardı eden ve Küresel düzeyde mevcut konjonktürel gerilimlerin fitilini ateşleme potansiyeline sahip bu defacto durum kabul edilemez. Bütün bu gelişmeler karşısında 80 milyonluk Türk Milletinin ve 1,5 milyarlık İslam Aleminin, Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen, Kudüs’ün tarihi statüsünü değiştirmeye yönelik bu pervasız ve maceracı girişimleri kabul etmesi düşünülemez.
“Kudüs’ün statüsü hiçbir şart altında değiştirilemez. Birleşmiş Milletler kararlarının bu şekilde ihlal edilmesi kabul edilemez. Kudüs üç semavi din için önemine binaen barışı ve istikrarı arayan Ortadoğu’nun, dolayısıyla tüm İnsanlığın kalbi ve vicdanıdır.
TUSSAM